Sizi Neden Seveyim?


Bazen kendimi suçsuz yere yirmi beş yıl hapis yatıp yeni tahliye olmuş bir mahkum gibi hissediyorum. Kalabalıklardan, insanlardan ve beton yığınlarından tiksiniyorum. Kendi hayatımdan başka bir hayata adapte olmakta zorlanıyorum. Etrafımda çok fazla insan olduğu zaman elim ayağım dolanıyor, ne yapacağımı nereye gideceğimi şaşırıyorum. Telefonum sürekli yanımda fakat birileri ararsa ulaşsın diye değil sürekli müzik dinleyebilmek için ve sokakta, caddede, otobüste, metroda, kulaklık hep kulağımda. Benim için bu dünyanın uğultusuna yüksek ses müzik dinlemeden katlanmak imkansız gibi. 

Biraz farklı olabilirim kabul ediyorum fakat bir çok insanın gözünde çok farklı olduğumun farkındayım ve birbirinden neredeyse hiç bir farkı olmayan sistemin kölesi olmuş kişiler bana kimi zaman psikolojisi bozuk bir insan, kimi zaman içine kapanmış biri kimi zamanda deliymişim gibi bakıyorlar. Öfkeli anlarımı görüp asi delikanlı diyenlerde var, parktaki kedilere merhametle sarılıp öptüğüm için mahallenin delisi gözüyle bakanlarda. Şunu iyi bilin ki nasıl baktığınız umurumda bile değil...

İş yerinde azimli bir usta, hastanede iyi bir hasta, yol ortasında ise genelde gözlerini kaldırım taşlarından kaldırmadan yürüyen kimsesi olmayan bir kimseyim ben. Eğer dışarıdayken gözlerim bir şeylere takılırsa ya bir kedi görmüşümdür ya bir köpek, ya gevrek satan bir çocuk ya ayakkabı boyacısı bir çocuk, ya bir karton işçisi ya aç kalmış biçare bir insan yada kendimi sahile atmış denizi dalgaları gökyüzünü izliyorumdur. İsteyince herkese ve her ortama ayak uydurabilen biriydim fakat ben uzun zamandır hiç bir konuda insanlara ayak uydurmak istemiyorum...

İnsanları sevmiyorum!
Kalabalıkları sevmiyorum!
Doğayı seviyorum katlediyorsunuz!
Gökyüzünü seviyorum kirletiyorsunuz!
Kedileri seviyorum zehirliyorsunuz! 
Sizi neden seveyim lan neden seveyim!...

Bilmiyorum belkide ben ve benim gibiler bu dünya için biraz fazla insanız...
Kendime benzeyen birini bekliyorum ben yıllardır ve ben sadece kendime benzeyen kişilerle anlaşabiliyorum ve benim gibiler her zaman "bunlar insansa ben değilim" diyorlar.

Boğazına kadar doldurulmuş koca bir bardak gibiydim son zamanlarda, belkide biraz stres atmak için yıllar sonra bir değişiklik yapıp dün akşam yanıma has dostum Çiko'yu alıp Alsancak 6:45'e Can Gox konserine gittim. Hatta belki girişte bilet kalmaz diye cuma günü iş çıkışı gidip bardan iki bilet aldım. En az beş yıldır kalabalık ortamlardan hep uzak duruyorum. Nedense artık aşırı derecede boğuyor beni, hatta konser saatine kadar kendi kendime inşallah konserde daraldım bunaldım sıkıldım deyip çıkıp gitmem diye düşündüm. Çünkü kimi zaman sinemada bile boğulduğunu hissedip filmi yarıda bırakıp çıkıp gitmiş biriyim.

Kıbrıs şehitlerinde yürümek falan çok sıkıntı değil fakat ne zaman Muzaffer İzgü sokağa girdim işte o anda bir şeyler üstüme üstüme gelmeye başladı. İlk aklıma gelen şey bir zamanlar üç yıl boyunca bu mekanlarda nasıl takıldığım oldu, alsancak - kordon - bornova arası mekik dokuduğum zamanları ve o zamanlarda etrafımda olan insanları düşündüm, sonra etrafımdaki insan kalabalığını izlemeye başladım. Rock barlar ağırlıkta olduğu için çoğu siyah giyinmişti, bir şeyi bir kez daha fark ettim o anda hiç birinin kıyafeti benim uykusuz gecelerim kadar zifiri siyah değildi ve hiç bir kadının mini eteği yada dekoltesi benim düşüncelerim, fikirlerim ve sözlerim kadar açık seçik değildi...

Daha fazla düşüncelere dalıp boğulmamak için mekandan biletleri alıp hızla eve doğru yola koyuldum, kulağımda son ses müzik otobüse bindim ve her zamanki gibi ayakta ve başım önde eski günleri yeniden düşünmeye başladım, o zaman etrafımdan ayrılmayan kadınların bir çoğu şimdi evlendi çocuğu oldu tombik birer anne oldular, erkeklerin ise kimi evlendi kimi ziyan olup gitti kimi barlarda kafelerde garsonluk yapıyor kimi işsiz işsiz takılıyor, hiç biriyle görüşmüyorum ama çoğunun haberi bir şekilde bana ulaşıyor, istemesemde...


Gelelim konsere; kim lan bu Erol Egemen? =)
Gox 23:00 - 01.00 arası sahne alacaktı, hem biraz zaman öldürmek için hemde kalabalık ortamdan önce kendimi biraz rahatlatmak için bir saat kadar sahilde takıldık, 23:00 gibi bara girdiğimizde Gox sahneye çıkmıştı bile daha girer girmez atmosferi iliğime kadar hissettim, kendi kendime önce özelmişim lan dedim, sonrada beni boğan şey belkide bir şeylerin fazlasıymış belkide çevremdeki beş para etmeyen sahtekar insanlarmış dedim. Yine de bir yabancı gibi kalakaldım kalabalığın ortasında. Konserin ortasına doğru güzel bişey oldu  Nejat İşler'de mekandaymış, kalabalığın içinden yürüyüp girişte bir masaya oturmak için yanımdan geçti, bir fotoğraf çektirmek için peşinden giden üç beş kişiye inat merhaba abi dedim sadece gülümsedi mi gülümsemedi mi onu bile bilmiyorum. Ardından Gox mola verdi oda masaya katıldı. Bulunduğum yerden bir fotoğrafını çektim sadece. Adam oraya biraz kafa dağıtmaya gelmiş neden rahat bırakmazlar anlamıyorum. 


Bir ara Çiko'nun kulağına eğilip "Bu ne biçim yalnızlar partisi lan hiç kimse senin yada benim kadar yalnız değil!" diye sitem etmiş olsam da sabah dörde kadar bağıra bağıra şarkı söyleyip eğlendik. Belki konserler yada gece hayatı bana sahilde oturmak kadar huzur veremez ama onunda yeri bir başka. Eski günlerime dönmem biliyorum fakat arada bir değişiklik gerek diyorum, çünkü iyi geldi =)

Bu sefer yazıya girdiğim gibi çıkamadım farkındayım, şu son kısımda toparlamaya çalışayım. Belkide bir haftadır bu konsere aşırı derecede gitmek istemem, bir değişimi başlatmak içindi tam olarak emin değilim... Emin olduğum şey ise şimdi ben kalkıp bir kez daha kendine "normal" diyen büyük çoğunluğa benzemeye çalışsam, bir zaman sonra hem bu "kendini normal sanan çoğunluk" hemde bana benzeyen çevremdeki üç beş anormal arkadaşım bana kendini bozma, sen hep böyle kal, sakın değişme demeye başlayacaklar!.. 
Yıllar önce olduğu gibi...

22.10.2017 / - KaramsarKorkuluk


Yorum Gönder

0 Yorumlar