Kimsesizlik Ülkesinin Başkenti Yalnızlık Şehri


Dünyada yaşayan insanların çoğunluğunun bilmediği bir yerde yaşıyorum ben yıllardır, burası kimsesizlik ülkesinin başkenti yalnızlık şehri. Ben bu şehre yerleşeli o kadar uzun yıllar oldu ki artık ismimi bile hatırlamıyorum, etrafımdaki bir kaç kişi karamsar diye sesleniyor bana, sanırım benim ismim karamsar yada bilmediğim bir tarihte hiç bir mahkemeye baş vurmadan ismimi değiştirdim. Bunuda hatırlamıyorum zaten bir önemi yok hatta bu yazıda benim ismimim yada benimde bir önemim yok. Bu yazıdaki tek önemli şey sizin kendinizi unutmamanız!
Ben bu şehirde yaşadığım zaman içinde öğrendim ki hayatınızda tanıdığınız herkes sizi gerçekten unutsa bile siz kendinizi unutmadığınız sürece, sizi hiç bir şey ne yıkabilir nede sarsabilir. Bir insan hayatının en büyük depremleri ancak kişi kendini unutmaya ve hayatını ertelemeye başladığı zaman yaşanmaya başlar ve sarsıntılar günden güne öyle bir güçlenir ki depremlerin şiddetini dünyadaki hiç bir rihter ölçemez...
Bugün size birazda olsa bu ülkeyi, bu şehri ve burada olanları anlatmak istedim. Bu şehir öyle herkesin yaşayabileceği bir yer değil, bazen buraya yabancılar gelir kimi bir kaç hafta kalır kimide bir kaç ay ve sonunda dayanamaz, ya bir arkadaşını ya bir akrabasını yada eski sevgilisini arar ve şehri ardına bile bakmadan koşarak terk eder.
Bu şehirde canımı en çok yakan şeyler ise arayacak kimsesi olmayan ve yalnızlık şehrindeki yaşama ayak uyduramayan insanların kendini köprülerden, balkonlardan yada bina tepelerinden atması, bir ip bulup kendini asması, kutu kutu ilaç içmesi yada bir silah bulup tüm acı anıları sakladığı beynine sıkması olmuştur.
Bu şehirde ayakta durmak gerçekten çok zor, üstelik tek bir hastane yada sağlık kuruluşu bile yok, buradaki tek tedavi yöntemi insanın kendi kendine uyguladığı meditasyonlar. Herkes gece olunca kendine göre bir meditasyon yapıyor. Kimini sayfalarca yazmak, kimini bir müzik aleti çalmak, kimini resim yapmak, kimini bir sürü kitap okumak, kimini sabaha kadar alkol denizinde boğulmak, kimini bütün gece ibadet etmek rahatlatıyor. Bu şehirde kendini tanrıya adayanlar da tanrıya inanamayanlar da kavga etmeden yaşıyor. Bu şehirde sağcı solcunun, solcu sağcının fikrine saygı duyuyor.
Bu şehirde eğitimli eğimtimsiz kavramıda yok, çünkü burada bir okul veya öğretim kurumuda yok fakat dünyada hiç bir üniversitede öğnemeyeceğiniz bilgiler ve bolca sanat var. Mesela burada gitar çalmayı ve şarkı söylemeyi biraz bilen birinin şarkıları dünyanın en usta sanatçısının söylediği şarkılardan daha güzel. Kimsenin anlamadığı biçimde yazılar yazan bir amatörün satırları bazen en iyi kitaplardan daha anlamlı ve bu şehirde kırık tuallere yapılan resimlere hiç kimse paha biçemez.
Bu ülkede ve bu şehirde siyasi bir yönetim biçimide yok, ne cumhurbaşkanı ne başbakan ne belediyecilik hiç bir şey yok. Bu şehirde tek bir lokanta ve restoranda yok eğer olsaydı eminim iki günde batardı, çünkü burada herkesin ağzının tadı fazlasıyla kaçık. Hiç kimse ne yediğinden nede içtiğinden tat almıyor, bu yüzden kimi tat almak için sürekli bişeyler yerken kimide yemekten içmekten kesiliyor.
Bu şehirde zaman kavramıda yok. Genelde geceler çok uzun geçiyor, kimi insan günde bi kaç saat uyuyor, kimi insan kafasını kaldırmadan kimi de hiç uyumuyor.
Bu şehirde tek güneş gören ve en önemli yer ise şehir meydanı. Meydanda devasa büyüklükte bir kum saati ve kum havuzu var. Büyük saatin etrafında ise artık buranın yerlisi olmuş kişilerin belki binlerce küçük küçük kum saatleri duruyor. Bu meydana bir kum saati yerleştirmek için en az altı ay bu tuhaf ve düzensiz şehirde yaşamanız gerekiyor.
Büyük kum saati nerdeyse hiç akmıyor, küçük kum saatleri ise sahiplerinin gidiş vaktini temsil ediyor. Eğer bir kum saati güneşten ısınarak patlarsa saatin sahibi özgürlüğüne kavuşup kimseye görünmeden şehri terk ediyor. Eğer ki kum saati hiç patlamaz ve akışını tamamlarsa sahibi yalnız bir insan olarak o gece ölüyor ve cesedini gömülmek üzere gerçek dünyaya gönderiyorlar.
Burası tuhaf bir yer, burası acı dolu bir yer, burası gözü olanın görmediği, kulağı olanın duymadığı, dili olanın konuşamadığı, ayakları olanın yürüyemediği bir şehir. Bu şehirde uzun yıllar ayakta kalabilen kişiler, sadece kimsesizlik ülkesinin sabır, sükut, gözyaşı, hasret gibi diğer şehirlerinde çocukluğunu yaşayıp çocuk yaşta büyümüş kişiler. Normal bir çocukluk yaşayan birinin burada ayakta kalması gerçekten imkansız.
Burası kimsesizlik ülkesinin başkenti yalnızlık şehri, buraya gelmenin tek bir yolu var, kendinizi unutmak! Kendinizi unutup buraya gelirseniz ya zaman geçtikçe isminizi unutursursunuz ya aklınızı kaybedersiniz yada ansızın ölürsünüz ve cesediniz gerçek dünyaya gönderilir. Cansız bedeniniz sizi gerçekten sevmediğini düşündüğünüz gerçek sevenleriniz tarafından toprağa gömülür ve bu sefer gerçekten unutulursunuz...
Siz siz olun hayatta ne yaşarsanız yaşayın kendinizi asla unutmayın, bu ülkeye ve bu şehire asla gelmeyin!...
Bir kaç ay önce meydanda kendi kum saatimi izlerken fark ettim ki çok az zamanım kalmış, sanırım zamanım tükenmeden kum saatim güneşe yenik düşüp patlayacak ve özgür kalacağım, çünkü son zamanlarda bu şehir cehennem kadar sıcak ve ben vakit dolmadan burada olup biteni kendimce yazmak istedim, işte hepsi bu kadar...
6.2.2018 - KaramsarKorkuluk

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Hayranlık içinde okudum. Anlamaya çalıştım ama sanırım izin verilenlerden değildim. Bir bölümü de okuyup yatmam lazım ki, kum saatsiz bu cumhuriyet ülkesinde olanlara dayanabileyim. Düşüncene, eline sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen bazı şeyler anlaşılmaz, bazen bazı şeyler anlatılmaz Ece ablam...

      Sil