Kedili Park Kuytu Bank #11

 


Uzunca bir süre seni düşündüm, hiç görmediğim yüzünü düşündüm, hiç tutmadığım elini düşündüm ve sonra uzun uzun yokluğunu düşündüm, ki yokluğun dipsiz bir kuyu misali içine kendimi attığım yokluğun ve ardından yıllardır bitmek bilmeyen hasretini düşündüm...


   İşten çok geç çıktım bugün, gece eve dönerken bir kaç paket sigara alıp, eve girmeden kedili parkta geçip kuytu bankıma oturdum. Kuytu bankımız demiyorum, diyemiyorum çünkü sen daha bir kere bile bu banka benimle yada bensiz oturmuş değilsin, otursan bilirdim, hissederdim...


   Gecenin geç saati parkta oturmuş, sigara üstüne sigara yakıyordum. Üstelik market kapalı olduğu için bugün kedilere sosiste alamadım. Canım haddinden fazla sıkkın, sırtımda haddinden fazla bir ağrı, ellerim haddinden fazla uyuşuk, gözlerim haddinden fazla dolu, beynim haddinden fazla hızlı düşünüyor ve yokluğun haddini aşacak kadar haddinden fazla ağır bu gece...


   Saatlerce oturdum kuytu bankta, saatlerce düşündüm bazen boş boş bazen dolu dolu. Çok şey düşündüm bu gece, geçmişimi, geleceğimi, yaşadıklarımı, unutamadıklarımı ve seni düşündüm uzunca bir süre, hiç görmediğim yüzünü düşündüm, hiç tutmadığım elini düşündüm ve sonra uzun uzun yokluğunu düşündüm, ki yokluğun dipsiz bir kuyu misali içine kendimi attığım yokluğun ve ardından yıllardır bitmek bilmeyen hasretini düşündüm ve sonra seni haddinden fazla düşündüğümü düşündüm...


   Sonra kendimi düşündüm ve bu sefer hasretimin yerine kendimi sana anlatmayı düşündüm. Yeni değil bu bekleyiş bunu en iyi ben biliyorum, ilk on iki yaşlarımda başladı bu hasret, on dört yaşlarımda şekillenmeye başladı ve bir isim buldum sana "Hayal Sevgili" her ne kadar şimdilerde "H'ayalim" desem de ilk ismin buydu... 

On altı yaşımda bir hayali beklememenin, sabretmememin ve hayatıma birini almanın diyetini yirmi iki yaşımda gerçek hayatımda nikahımdaki insan tarafından aldatılarak ödedim. Hem de iki buçuk ay gece gündüz günde bir kaç saat uykuyla iyi bir gelecek için makine başında deli gibi çalışırken yaşadım bunu. Bir çocuğum olacağını öğrenmem bile onu affetmeme yetmedi. Bir insanı affetmeden yola devam edilmiyormuş ve devamı gelmeyen yolun sonu geldi. 

Her son yeni bir başlangıçtır derler ya hani, bu başlangıçta bana evlat hasreti düştü, ona ise üç ay sonra yeni bir nikah, yeni bir koca düştü ve belki de bu durumdu kızımı benden kaçırmalarına sebep ve belki de bu durumdu benim kızıma sarılmama engel olan şey ve yıllarca bir daha sarılamayacak olmama... Nerden bilebilirdim yüzünü bile görmediğim insanların neler yaşadığını ve neler düşündüğünü...


   Yeni bir başlangıçta kızımın hasretiyle baş etmeye çalışırken defalarca kez intiharı denedim, baktım ki ölemiyorum az biraz fazla yaşarım umuduyla seni aramaya başladım, bir kaç yıl seni aradım ve bir kaç yılın ardından kirlenmeden seni beklemek adına, sana arayarak değil bekleyerek kavuşacağıma inandırdım kendimi ve çekildim kendi kabuğuma, çıkış tarihi belli olmayan bir inzivaya... 

Bu gece ne kadar uzun süre ne kadar çok şey düşündüm bilemezsin fakat içlerinde tek bir konuya takılıp kaldım, kafamın içine yer eden tek bir şey oldu. Ben bunca zaman seni mi bekledim? Hala seni mi bekliyorum H'ayalim yoksa yıllardır baş edemediğim kızımın hasretini bastıracak bir tesellimi...


   İşte bu düşünceyle attım elimdeki sigarayı yere geçmişimi ezmek ister gibi ezdim yerdeki izmariti ve bir hışımla çıktım evime, dolaptaki biralardan açtım bir tane. Sonra bir elektrik kablosu buldum en kalın en sağlamından, çırpınan bedenimi taşıyacak kadar, kopmayacak kadar güçlü, büyükçe bir ilmek yapıp astım tavana. Çünkü sağlam bir kablo taşıyabilirdi taşıyamadığım yüklerle dolu bu beyni ve bedenimi, çünkü daha önce kopmuştu ipler ansızın, fayda etmemişti avuç avuç ilaç, bu sefer sağlam olmalıydı hepsinden bu son gidiş... 

   Her sönen sigarının ardından yenisini yaktım, her boşalan şişeden sonra yenisini açtım, içtiğim her şişeyi yere çarptım, oda cam kırıklarıyla içim can kırıklarıyla doldu doldu doldu ve taştı sonunda. Gözlerim ilmeğe takıldı, haydi dedim kendi kendime ne duruyorsun, önce çeyrek asırlık yalnızlığımı astım, sonra yıllar boyu süren baba dayaklarımı astım,  sonra gece boyu banyoya kilitlenmemi astım, sonra on iki yaşımda paramparça olan akvaryumumu astım, sonra ölmesinler diye plastik şişeye toplamaya çalıştığım balıklarımı astım, sonra boğazım kesilmek üzere yere yatırıldığım mutfağı astım, sonra boğazımdaki bıçağın metalinin soğukluğunu ve çekildiğindeki sıcaklığını astım, sonra annemin beni bırakıp gidişlerini astım, sonra kardeşlerime duyduğum özlemi astım, sonra aldatılmanın ne demek olduğunu astım, sonra sokaklarda kayboluşumu astım, sonra dünyada kayboluşumu astım, sonra adamlığımı astım o ilmeğe hani o kaybetmemek uğruna her şeye karşı dimdik durduğum adamlığımı, bütün gece geçmişimde baş edemediğim ne varsa astım ve sonunda adamlığından bile vazgeçen bir adam olarak çıktım tabureye ve ellerim titreyerek usulca ilmeği boynuma geçirdim.  

   Tiyatro sahnesi gibi bir sahne belirdi karşımda ve yandı ışıklar, önce hayatım geçti gözlerimin önünden çoğunlukla acı ve azda olsa güzel anılar... Sonra karardı sahne uzunca bir süre ve sonra sahne kayboldu, dipsiz bir karanlığın tam ortasında bir ışık yandı sanki, ardından kızım çıka geldi koşa koşa yedi sekiz yaşlarında üzerinde bembeyaz bir elbise ve başını çevirdi sağ tarafa doğru. Onun başını çevirmesiyle baktığı yerde bir ışık daha yandı, örtüleli bir kaç ay olmuş bir toprak ve bir mezar taşı. Taşta yazan isim benim, toprağın altında yatan benim ve kızım hıçkıra hıçkıra ağlayarak koşup o mezar taşına sarılıp "Bir kez olsun sana sarılmak hakkım değil miydi? Beni senden nasıl mahrum bırakırsın?" diyerek hüngür hüngür ağladı...


   Bu anlattıklarımı yaşadıktan sonra çıkardım ilmeği boynumdan ve usulca indim tabureden, sonra da "Bir gün kızım sarılmak için boynumu aradığında, bir mezar taşı bırakmayacağım ona" diye bağırarak bir tekmeyle parçaladım tabureyi de intihar düşüncelerini de... Kendimi assaydım belki on ikinci intiharımda bu dünyadan göçmeyi başaracaktım, fakat ben "Benim on üçüncü intiharım yaşamak!" diyerek devam ettim nefes almaya. Asılarak idam edilen bir insanın ölmesi genelde iki dakika sürüyormuş, yaşayarak intihar eden bir Karamsar'ın kaç yılı kaç ayı ne kadar zamanı vardır Allah bilir, dilerim hesap günü beni affeder... Ben bu uzun gecede iki şeyi asamadım bir kızımın hasretini, iki kendimi...


   Sanırım artık seni beklemiyorum, çünkü senin hasretinden daha büyük evlat hasreti var yüreğimde, varlığının bunu bastırabileceğini sanmıyorum. Fakat yine de hoşça kal diyemem, olur da bir gün yüreğimdeki evlat hasretini kızıma kavuşarak dindirirsem, belki o zaman karşılaşabiliriz... Yazdıklarıma da çok fazla takılma zaten yakında bu hikayede final yapıp bitecek, benim yazdıklarım içimin döküntüleri...


Sanırım artık seni beklemiyorum,
ister gel, ister gelme, şayet gelirsen...


Adresim belli ve hiç değişmedi
kedili bir park, en kuytu bank.
Gündüz ise bir ağaç gölgesi
gece ise karanlığın en derin bölgesi...



Bu gece zifiri gece
hayatım çözülmez bilmece
ve yine dudaklarımda adın
ne eksik nede fazla sadece iki hece...

* * * CEM-RE * * * 

09.05.2023 Saat: 00:40 / - KaramsarKorkuluk

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Bloguma bırakılan yorum ile sitenize ulaştım. Yeni blogcular keşfetmeye bayılıyorum. Yeni derken elbette daha önceden okumadığım bireyleri kastediyorum. Sizinle tanışmak güzel oldu. Moduma göre tekrar ve tekrar okuyarak yazılarınızı değerlendireceğim. Emeğinize sağlık diyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkürler, yine beklerim...

      Sil