Kedili Park Kuytu Bank #10

 



Adamın hiç beklemediği bir gün, tuhaf bir kadın gelip oturur kedili parka.

Hava çok hafif yağmurlu, adam çakır keyif, kadın ise zil zurna sarhoş...


   Akşam iş çıkışı şarabımı alıp kadim dostum Çiko’yla buluşup eve geldik. Küçük odamın büyük yalnızlığından sıkılmış bir halde mutfak penceresinden kedili parkı izliyor, kuytu bankta oturan var mı diye görmeye çalışıyordum. Arada bir yağmur çiseliyor sonra uzunca bir süre duruluyordu.

   On beş yada yirmi dakika öylece parkı izledikten sonra, elinde siyah bir poşetle bir kadın gelip oturdu kedili parka, poşetin içinden üç beş ekstra ve bir paket sigara çıkarıp koydu banka. Halinden parka gelmeden öncede epeyce içtiği belli oluyordu. Her ne kadar uzaktan izlesem de fark edebiliyordum, kadının gözlerinden hüzün akıyordu.

   Kadın sanki evladına hasret bir anne gibi, sanki annesini yeni kaybetmiş bir kadın gibi ve en çok akşam vakti parkta içecek kadar boş vermiş gibi bakıyordu. Bir kaç hafta evvel pencere kenarına taşıdığım mutfak masasına oturdum, Çiko’yla bile konuşmuyordum. Elimde sigaram, bardakta şarabım, müzik çalarda en çok yaralayan şarkılarım, sessizce kadından habersiz onunla beraber içmeye başladım. Bir şişe, iki şişe, üç şişe derken kadın son şişeye gelmeden oturduğu yerde sallanmaya başladı, arada bir gözyaşlarını siliyordu. Bu gece çiseleyen yağmura inat kadın yağmurdan fazla ağlıyordu.

   Bana gelirsek, kadın geldiğinden beri acaba ne derdi var diye düşünüyordum, bir yandan da serseriler gelip rahatsız ederse diye sürekli kadını izliyorum. Malum bizim ülkemizde parkta veya sokakta bir başına içen kadınları pek rahat bırakmazlar.

   Bu anlattıklarım olup biterken bende bir şişe şarabı bitirip, ikinciye geçmiştim ve yine aklıma sen geldin, kendimi çok yalnız hissettiğim her akşamda olduğu gibi. Acaba neredesin? Nasıl birisin? Bir gün çıkıp gelecek misin? Gibi düşüncelere dalmışken, sonra ne olduysa bir anda durdum ve “Ya aşağıdaki kendini alkole veren, iç organlarım kadar perişan kadın benim beklediğimse, ya benim h’ayalim bu sahte dünyada benim kadar güçlü kalamamışsa, ayakta durmaya mecali kalmamışsa” diye düşündüm. Aklıma nerden geliyorsa böyle düşünceler bende bilmiyorum.

   Hemen iki acı kahve yapıp, alıp parka indim. Kadının yanına oturdum, kadın makyajı akmış gözlerle ve hüzünlü bir yüzle sallana sallana bana baktı.

- Kimsin sen?
- Kendinden başka kimseye zararı olmayan bir insanım.
- Banane...
- Bak ben karşı binada oturuyorum, belki bir saattir seni izliyorum. Benden sana zarar gelmez.
- Banane...
- Ne derdin var senin?
- Sanane...
- Bir kadına bu halde parkta oturmak yakışmıyor, seni evine götüreyim.
- Sanane...
- Senin konuşacak halin kalmamış, bak kahve getirdim iç kendine gel.
- ...

Üzerine döke döke kahvesini içmeye başladı.
O kahvesini içerken bende yeni düşüncelere daldım. Benim h’ayalim her ne olursa olsun kendini bu hale getirmez dedim. Benim h’ayalim ne olursa olsun ulu orta oturmaz, kuytu bankı mutlaka bulur dedim. Benim h’ayalim ne olursa olsun ben yanında oturduğumda beni tanır dedim. Sonra Çiko’ya telefon edip duble kahveyle ayılmayan kadın için bir duble kahve daha istedim, ikinci kahveyi kadına verip içmesini bile beklemeden yukarı çıktım.

Ben bugüne kadar kimseyi sen sanmadım, gecikerek beni olur olmadık düşüncelerin karanlık dünyasında bırakma. Bak hüzünlü sarhoş kadın çekip gitmiş, ben yine gecenin bir yarısı demedim parka indim, kedilere sosis dağıtıyorum. Birazdan kuytu banka oturup bir sigara içeceğim. Hala seni beklerken, daha fazla gecikme artık çık gel...

Bugün yine seni bekliyorum
artık bekletme, lütfen çık gel...

Adresim belli ve hiç değişmedi
kedili bir park, en kuytu bank.
Gündüz ise bir ağaç gölgesi
gece ise karanlığın en derin bölgesi...

7 Haziran 2021 / - KaramsarKorkuluk

Yorum Gönder

0 Yorumlar