Bir Varmış Bir Yokmuş


Bana sen lazımdın, sen aşk sandın...
Bir varmış bir yokmuş, dünya denen gezegende yaşayan insanların çok azının bildiği bir evde kedisiyle yaşayan bir adam varmış. Adam insanların çok azının bildiği bir dilde konuşurmuş, bu yüzden yanlış anlaşılmaya alışıkmış ve adamı kim ne zaman yanlış anlasa belli etmeden doğrusunu anlatmaya çalışırmış ve bu yüzden kendisini yanlış anlayan insanlara kolay kolay kızmazmış... 

Çünkü dünya denen gezegende yaşayan herkes herkesi herkesmiş gibi değerlendirir, herkes herkesi herkesmiş gibi eleştirir ve herkes herkesi herkesmiş gibi yargılarmış...
Belkide bu yüzden kimse kimseyi dinlemez, kimse kimseyi duymaz ve hiç kimse kimsenin kimsesizliğini giderecek kadar kimsesi olamazmış...

Hatta ve hatta bu güzel gezegeni çirkinleştiren insanların en iyileri, en güzel yüreklileri bile yeri geldiğinde ön yargıların/ön yargılarının kurbanı olabilirmiş...

Dünya denen gezegende insanların çok azının bildiği bir evde kedisiyle yaşayan bir adam varmış.  Adam insanların çok azının bildiği bir dilde konuşur ve ihtiyacı olan herkese bedava masallar dağıtırmış ve adama bazı masallarını yazdıran bir ilham perisi varmış. 

Adam periyle karanlık bir mağarada karşılaşarak tanışmış ve perinin tıkırtısını ilk duyduğunda;
- Orada kimse var mı? diye seslenmiş fakat peri ses vermemiş. 

Adam ne zaman perinin tıkırtısını duysa,
- Orada kimse var mı? diye seslenirmiş fakat peri hiç ses vermezmiş.

Halbuki peri bir gün karşılık verip;
- Ben Peri'yim diye seslense


Adam;
- Karanlıkta ne yapıyorsun? Kimin kimsen yok mu senin? Yoksa sende benim kadar kimsesiz misin? gibi anlamsız sorular sorduktan sonra;

- Susarsan suyum var, acıkırsan ekmeğim var, sıcak çayım, kahvem ve hoş muhabbetim var fakat aşımı suyumu paylaşacak ve konuşacak tek bir arkadaşım yok diyecekmiş ve adamın o karanlık mağarada sadece bir yoldaşa bir arkadaşa ihtiyacı varmış.

Adam ne zaman perinin tıkırtısını duysa hep seslenmiş, fakat peri bir gün bile cevap vermemiş. Adamın sürekli yanında taşıdığı birde defteri varmış ve kendisi gibi biriyle konuşmaya o kadar çok ihtiyacı varmış ki peri sustukça defterine bir şeyler yazarmış.
Günler ayları, aylar yılları, yıllar birbirini kovalamış. Peri hep susmuş adam yazmış, peri susmuş adam yazmış, 
peri susmuş adam sürekli bir şeyler yazmış.

Yalnızlıktan ve yazmaktan yorulan adam bir gün uyuya kalmış ve adam uyurken peri adamın defterine sürekli neler yazdığını merak edip okumaya başlamış. Okudukça kendisini bir başka dünyada bulmuş ve okudukça kendisini o dünyanın içinde görmüş, tamda o sırada adam uyanmış, peri hızla kaçmaya başlamış. Mağara o kadar karanlıkmış ki ve adam yazılarında o kadar yüksek sesle konuşuyormuş ki peri iyice paniğe kapılıp bir kayaya çarpmış ve kanadı kırılmış.

Adam insan yerine peri olsaymış veya peri insan bedenine sahip olsaymış belkide kimse kimseyi yanlış anlamayacakmış... Fakat olan olmuş adamın kalbi, perinin kanadı kırılmış...


Bilmeyen gülmüş, bilen görmemiş, gören duymamış, duyan gitmiş, giden susmuş, adam ağlamış, masal bitmiş...
"Umarım perinin kanadı bir gün iyileşir, adamın kalbi ise muamma..."

21.11.17 / - KaramsarKorkuluk

Yorum Gönder

0 Yorumlar